Modern tıbbın ortaya çıkışından yaklaşık üç bin yıl önce başlayan, modern tıbbın ortaya çıkmasıyla etkinliği biraz azalan, buna rağmen günümüze kadar devam eden, insanların sağlıklı yaşaması, hasta olmaması ve hastalıklarından kurtulmaları için çeşitli tedavi yöntemleri ortaya koyan, öğretileri olan, birike birike gelen, tecrübe ve bilgiye dayanan, önleyici tedaviyi esas kabul eden, insana değer veren, içeriğinde madde ve manayı birlikte barındıran tıbba’ kadim tıp’ denir.
Tarih boyunca bütün insanlığa hizmet eden kadim tıp, hem Türk tıbbının, hem de İslam tıbbının yani Türk İslam tıbbının temelini oluşturmuştur. Batı kadim tıbbının ilk temsilcileri yunanlı filozoflardan Hipokrat ve Bergamalı Galendir. Özellikle mizaç ilmi özelinde kadim tıp İslam öncesi dönemde Hipokrat, Platon, Aristo, Galen, Empedokles gibi filozofların çalışmaları ve yazmış oldukları eserler ışığında açıklanmaya çalışılmıştır. Bu filozofların eserlerinin Arapçaya tercüme edilmesiyle de İslam dünyası ve İslam hekimleri mizaç ilminin temel esaslarını daha detaylı öğrenmişlerdir. Bu ilimleri İslami temeller ışığında yeniden yorumlamışlardır. Özellikle kullanılan kelime ve kavramları İslamileştirmişlerdir. Misal Anasırı Erbaa ve ahlatı erba,keyfiyeti erba gibi.Aynı zamanda, İbn-i sin-a,Tabib ibn-i erif gibi gibi büyük İslam hekimleri Elkanun fit tıp,Yadigar gibi eserleriyle Kadim tıbbın temel kanunlarını yazarak bütün dünya hekimlerine örnek teşkil etmişlerdir.Bütün bir dünya özellikle son bin yıldır kadim tıbbın temel esaslarını,kanunlarını büyük İslam hekimlerinden öğrenmişlerdir. Batı Üniversitelerinde özellikle İbn-i sin-a adına kürsüler kurulmuş,el kanun fit tıbbı kaynak eser olarak okutmuşlarıdır.
Kadim tıbbın temelini anasır-ı erba-a,ahlat-ı erba-a,keyfiyeti erba-a nazariyesi oluşturur. Anasır-ı erba-a nazariyesi ateş, hava, su ve toprak, Ahlat-ı erba-a safra, kan, balgam ve sevda, Keyfiyeti erba-a ise sıcaklık, soğukluk, kuruluk ve nemlilik (hararet, burudet, yubuset, rutubet) gibi kadim tıp akideleriyle ifade edilir. Bu akidelerin hepsi kadim tıp içerisinde bir bütünü oluşturur.
Hipokrat kadim tıbbın temel esaslarını oluşturan bir büyük bir hekim olarak bilinir. Hipokrat M.Ö 460- 375 yılları arasında yaşamıştır. Hipokrat anasır –ı erba-a nazariyesini (Humoral pataloji)oluştururken kendinden önce gelen hekimlerin tıp ile ilgili bilgilerini göz önünde bulundurmuştur. Hipokrat’ın doğumundan çok daha önceleri Orta Asya’dan gelip Karadeniz kıyılarına yerleşen İskit Türkleri özellikle tıp alanında çok ileri seviyede bulunuyorlardı. Kendi oluşturmuş oldukları tıbbi esaslar, maddenin de temelini oluşturan, Türkler tarafından da kutsal kabul edilen ateş, hava, su ve toprak üzerine kuruluydu. Hipokrat’ın özellikle anasır-ı erba-a nazariyesini incelediğimizde İskit Türklerinin tıp ilminden etkilendiğini açık bir şekilde görmekteyiz.
Prof. Dr. Ömer Nazar’ın geleneksel tıbba giriş adlı eserinde B.D Fietruu’nun (GuneTPoB) başkanlığında toplanan “Sovyet Meditsina Tarihi’nin 1. Cildinde Hipokrat’ın Grekler ailesinden olduğu Karadeniz bölgesine gelerek, bu bölgede yaşayan İskit medeniyetini ve İskit tababetini incelediği, İskit kadim tıbbının temeli olan ve Türklerce kutsal kabul edilen Ateş, Hava, Su ve Toprak adı verilen dört temel maddeyi araştırdığını,bu vesile ile İskit hekimliğin etkisi altında kaldığını bizzat kendi kitaplarında yazmıştır.
Hipokrat kendisinden önce ki hekimlerin tıp ile ilgili bilgilerini bir sistem içerisin de bir araya getirerek bugün ki anlamda Humoral patolojinin temelini atmıştır. Hipokrat sağlığın insan bedeninde bulunan, dört temel maddenin birbiri arasındaki dengeye bağlı olduğunu, hastalığın ise bu dört temel madde arasındaki dengenin bozulmasıyla meydana geldiğini, sağlığın tekrar geri kazanılması ise, bozulan bu dengeyi eski haline getirmekle mümkün olacağını söylemiştir.
Hipokrat’ı anlatmışken, Galen’den bahsetmemek olmazdı. Galen Bergama da M.S 130 yılında doğmuş, M.S 210 yılında roma da ölmüştür. Galen aynı zamanda deneysel fizyolojinin kurucusudur. Dünyanın en iyi hekimleri arasında kabul edilmiştir. Galen, Hipokrat’ın, temelini oluşturduğu Humoral patoloji sistemini daha ileriye taşımıştır. Galen’in Kadim tıp alanındaki öğretileri kendisinden sonra gelen hekimlere uzun süre rehberlik etmiştir. Galen özelikle kendi zamanında ki savaşlarda ve dövüş alanlarında(eski roma, arena da) ölen askerlerin cesetleri üzerinde yapmış olduğu anatomi çalışmaları ile bilinir. Galen, dört madde (ateş, hava, su ve toprak) ile dört keyfiyetin (soğukluk, sıcaklık, kuruluk ve yaşlık) ahlât-ı erba- yı (kan, balgam, sarı safra ve kara safra) meydana getirdiğini öne sürmüştür.
Kadim tıp Anasır-ı erba-a ve Ahlat-ı erba-a nazariyeleri üzerine kurulmuştur. Asırlarca bütün kadim hekimler hastalıkları teşhis ve tedavide hep bu nazariyeleri esas kabul etmişlerdir. Eski dönemlerde yazılan bütün tıp kitapları hep bu nazariyeler esas alınarak yazılmıştır. Hekimler talebelerini bile bu nazariyeleri esas alan öğretilerle yetiştirmiştir. Hastanın vücudunda hangi maddenin artıp, azaldığına bakar ona göre hastalığı teşhis eder ve bu teşhise göre hastaya çeşitli tedavi programlarını uygularlardı. Kadim tıp anlatılırken kullanılan bilgi, bir yerden başka bir yere götürüldüğünde çok fazla değişime uğramamıştır. Her Kadim tıp hekimi neredeyse birini tekrar etmiştir. Kadim tıp konuları işlenirken kullanılan hastalık isimleri, hastalığı tanı ve teşhis yöntemleri, terimler ve kelimeler neredeyse birbirine benzerdi. Bu durum kadim tıbbın gelişiminde büyük engel teşkil ettiği görülmektedir. Çok nadir farklı bir hastalık türü tespit edildiğin de ilk önce hastalığa uygun daha önce uygulanan tedavi yöntemi kullanılır, eğer sonuç alınamaz ise yeni tespit edilen yöntemler hasta üzerinde uygulanarak sonuca gidilirdi. Bu tip uygulamalar sonucunda elde edilen yeni bilgi, kullanılan yöntem ve hazırlanan yeni ilaçlar hemen yazıya dökülürdü. Geçmişten günümüze gelen bu birikim yavaş yavaş ilerlemiş olsada içerisinde derin bir tecrübe barındırmaktadır. Kadim tıp özellikle insanın hem maddi, hem de manevi hastalıklarını beraber tedavi etmeyi amaçlamıştır. Geçmişe baktığımız da Kadim tıp hakkında belki şöyle bir eleştiri yapabiliriz. Büyük kadim hekimlerin öğretileri tarih boyunca nerede ise sorgulanmadan kesinmiş gibi kabul edilmiş ve hemen uygulamaya dökülmüştür. Bu durum kadim tıbbın hızlı bir şekilde gelişmesini engellemiştir. Kadim tıp hakkında ortaya konulan bir bilginin doğruluğu, yanlışlığı veya eksikliği zaman içerisinde ortaya çıkmıştır. Bu da kadim tıbbın hızlı bir şekilde gelişim göstermesini engellemiştir. Kadim tıp tarihi içerisinde ortaya çıkan bu eksikliği giderebilmek adına, bugünün imkânlarıyla, kadim tıp bilgilerini yorumlayacak, bu bilgileri daha bilimsel temele oturtarak çağı yakalayacak, hatta çağlar ötesine taşıyarak insanlığın hizmetine sunacak hikmet sahibi Âlim, arif ve hâkim olacak büyük hekimlerin yetişmesi için çalışılmalıdır…